7 Şubat 2014 Cuma

Ziya Osman Saba'yı Unutmak


ZİYA OSMAN SABA’YI UNUTMAK

POLAT ONAT

            29 Ocak 1957 tarihinde Kadıköy’deki evinde kalp krizi sonucu bir şair ölmüştü. 31 Ocak’ta kılınan cenaze namazının ardından aynı gün Eyüp Sultan’daki aile kabristanına gömülmüştü. 1980 yılında Eyüp Sultan mezarlığında kimi tadilatlara gidilmiş, kabirler arasındaki patikaların da mezara dönüştürülmesi sonucu, kabristanda yapılan değişikliklerle şairimizin mezarının kaybolduğu ortaya çıkmıştı. Yapılan kimi araştırma ve çalışmalara rağmen şairin mezarı bugüne dek bulunamadı yazık ki. Burada bahsi geçen sanatçı, öyle böyle bir şair değil. Türk şiirinde kendine has önemli bir yer edinmiş değerli bir isimden bahsediyoruz: Ziya Osman Saba.

            Kendi kültürümüze ve medeniyetimize karşı olan hovarda ve kıymet bilmez tavrımız evelezel bilinen bir olgu. Ancak bir şekilde ortaya konması gereken kararlı tutum ve planlı tavırlarla, belki şimdiye kadar gelişmiş bu hoyrat vefasızlığımızı gelecek nesillere aktarmazsak, zararın bir yerinden de olsa dönmeye başlarız diye düşünüyorum. Birçok köklü medeniyetler, yüzyıllar önce vefat etmiş kimi kıymetli sanatçılarını saygıyla yad ederken, bizler çok değil, daha 57 yıl önce yitirdiğimiz önemli bir şairimizi, mezarı kaybolmuş olarak unutuluşa terk ediyoruz. Bu yazık değilse nedir?

            Son derece şahsına münhasır, dış etkilerden epeyce yalıtık, kendi kozasında yaşayan derviş gibi bir şairdi. Sabır, tevekkül, merhamet ve şefkat şairiydi Ziya Osman Saba. Benzersiz kırılganlığa sahip, neredeyse şeffaflaşmış pırıltılı dizeleri kendi zamanı içinde yeterince ön plana çıkamamış, hak ettiği konuma tam olarak ulaşamamıştı. “Yedi Meşaleci” şairler arasında, şiirleriyle en sivrilen isim olmasına rağmen, kişilindeki mütevazılıkla hep geri planda kalmayı seçmişti.

            Sadece, Sebil ve Güvercinler (1943), Geçen Zaman (1947), Nefes Almak (1957) adlı üç birbirinden kıymetli şiir kitabıyla değil; pırlana gibi parlayan incelikli öyküler barındıran, Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi (1952) ve Değişen İstanbul (1957) adlı iki öykü kitabıyla da edebiyatımıza iz bırakmış bir sanatçıdır Ziya Osman Saba.

            57 yıl önce bugün yitirmişiz Saba’yı. Mezarını da kaybetmişiz. Halen eserleriyle yüreklerimizi titreten bir şairi unutuşa terk edebilmek bu kadar kolay olmamalı. Nasip olsa da yetkililerimiz kadirşinaslık göstererek bir kültür merkezine “Ziya Osman Saba Kültür Merkezi” adını verse şiirimiz ve edebiyatımız adına güzel ve onore edici bir gelişme olmaz mı? “Arena Mega Kültür Merkezi” gibi dilimizi sinsice zehirleyen isimlere rağbet edildiği bir çağda, bu bahsettiğim öneriye ne kadar rağbet edilir, inanın ben de bilmiyorum. Ama ne diyelim; Saba’nın bir şiirindeki dizeleri hatırlatalım umut olarak: 
"Bütün saadetler mümkündür… / Bahtsızların biraz gülümsemesi… / Körlerin gün görmesi, / Mümkündür bütün mucizeler…" 
(Geçen Zaman, sayfa: 37)

            Ziya Osman Saba’nın, bir başka kıymetli şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı ile lise döneminde başlayan vefalı dostlukları dillere destandır. Ziya Osman Saba’nın can dostu Cahit Sıtkı Tarancı’nın vefatı üzerine yazdığı şiir, son şiiri olacaktır şairimizin. Çünkü yakın dostu Tarancı’nın trajik ölümünün ardından, üç ay sonra Saba da bu fani dünyadan göçüp gitmiştir. Bu şiiri hatırlayarak yazımızı bitirelim:
  
DÜŞÜMDE

Düşümde gördüm Cahit’i:
Banka gibi bir yer,
Aynı servise verilmişiz,
Yolumu gözler. 

Baktım ki toplamış memurlarını
Nutuk çekmede şefimiz.
El edip geçecektim yerime
Sessiz. 

Cahit bu, dayanamadı, boynuma atıldı.
Gözyaşlarını duydum yüzümde bir ara.
O, düşümde ağladı.
Bense uyandıktan sonra.


ZİYA OSMAN SABA


           Polat Onat / 
         29 Ocak 2014


1 yorum:

  1. Maalesef şairlerimiz unutuluyor ve değerleri ancak bu dünyadan onlar gittikten sonra anlaşılıyor ya da ölünce bir mezarı dahi bulunamıyor. Ne acı..!

    YanıtlaSil