21 Ağustos 2013 Çarşamba

Varlık Dergisi'ndeki Mektubum: "Su Katılmamış Taşralı"






SU KATILMAMIŞ TAŞRALI

            18 – 19 Mayıs 2013 tarihinde Kadir Has Üniversitesi’nde gerçekleşen “Taşra ve Edebiyat Sempozyumu”na konuşmacı olarak davet ettiğim ve hiç beklemediğim bir şekilde ‘ret mektubu’ ile yanıt aldığım bir şair de oldu.

            “İntihar Etmiş Bir Taşra Berberi”nden başka bir karşılık beklemek, benim şuursuzluğumdandır muhtemelen. Aslında daha oynardım ama yerim dar; o yüzden şairin iznini alarak, o mektubun kısaltılmış halini aşağıda paylaşıp veda etmiş olayım.
                                                             MESUT VARLIK   
           

            Değerli Mesut Bey,

            Benim için hoş bir sürpriz oluşturan, büyük onur ve mutluluk duyduğum bu sempozyum daveti için öncelikle çok teşekkür ederim.

            Bu nazik jestiniz karşısında, müsaade ederseniz, sempozyumunuza neden katılamayacağım hususunu biraz ayrıntılandırarak anlatmak ve taşra kavramı hakkında bazı fikirlerimi kısaca paylaşmak istiyorum.

            Yazma serüvenime ciddi anlamda başlamadan önce kendime bir yol haritası çizdim, belirlediğim bazı hususları prensip edinme gereği duydum. Temel mantık olarak, çoğunluğun yaptığı şeylerin tam aksini yapma motivasyonuna dayanan bu maddelerin hepsini burada tek tek anlatarak başınızı ağrıtmak istemiyorum. İzniniz olursa konumuzla ilgili olanlara kısaca değineyim:

            Birincisi: “Hayatım boyunca hiçbir edebiyat dergisinde şiir ya da öykü yayımlamayacak, ürünlerimi sadece kitap halinde paylaşacağım.” Müstakil bir yazıyla, bu kararımın farklı nedenlerini uzun uzun anlatmam elbette mümkün. Tek bir cümleyle açıklamam gerekirse; en görünür olma yolunun farklı yöntemler denemek olduğunu, herkesin gittiği garanti yolu tercih etmektense az kişinin tercih ettiği riskli yolu tercih etmenin edebiyat açısından farklı bir ufka yaklaşmaya vesile olabileceği gibi tuhaf bir düşünceyi (yoksa kuruntu mu demeliyim?) kabullenmem olduğunu varsayabiliriz. Tabii ki ayırdındayım, bu yolu uygulayıp da başarıya ulaşan yazarlar yok denecek kadar az. Ama işin merak uyandırıcı dolayısıyla ilgi çekici yönü de bu. Hayatta değil ama edebiyatta riski seviyorum. Normal bir başarı yerine görkemli bir hezimeti daha tercih edilebilir mahiyette bulmuşumdur hep.

            İkincisi: “Hiç kimse ile sanatsal birlikteliğe, kolektif akıma, ortak projelere, takım çalışmasına girmeyeceğim ve benzeri bir grup oluşumuna asla katılmayacağım.” Sanatın en temel motivasyonunun bireysellik, hadi daha iddialı söyleyeyim mutlak yalnızlık olduğu kanısındayım. Mantıklı açıdan bakan birisi, Türk ve dünya edebiyatından yığınla örnekler vererek benim bu savımda ne kadar haksız olduğumu rahatlıkla kanıtlayabilir kendince. Ancak zamanın ötesine kalabilmek için büyük bir avantaj oluşturan bu faktörleri, şayet karşılaşırsam bilinçli olarak reddetmeyi tercih ederek, kendi dikenli yolumda sevinçle sürünmeyi devam ettirmek kararında sonuna dek ısrarlı olduğumu bu vesile ile vurgulamak istiyorum.

            Üçüncüsü: “Ölene dek hiçbir imza gününde, şiir dinletisinde, kitap fuarı etkinliğinde, panelde, sempozyumda katılımcı olarak yer almayacağım.” Kabul ediyorum, tamamıyla mantıksız, hiçbir tutarlı dayanağı olmayan bir prensip bu. Edebiyat netice itibariyle; okurlara ulaşmak, mümkünse kavuşmak, onlarla düşünsel açıdan bütünleşebilmek için yapılan bir sanatsal çalışma. Bu bahsi geçen sosyal etkinlikler de doğası itibariyle yeni okurlarla etkileşime geçebilmek için önemli bir fırsat barındırıyor. Ama samimi olmak gerekirse; ben kendi egomu ve kişiliğimi geri planda silikleştirerek, salt ortaya koyduğum yapıtlar vasıtasıyla bir etki oluşturabilmeyi çok daha kutsal ve değerli addediyorum. Bu söylediklerimi saçmalık olarak nitelemesi muhtemel kimi sanatçılara ise büyük saygı duyduğumu, ama en ufak bir sevgi emaresi hissetmediğimi müsaadeniz olursa burada ayrıca ifade etmek isterim. 

Şöyle bir durup baktığımızda, yukarıdaki satırlarımda dillendirdiğim olguların hemen hepsinin yoğun bir taşralılık kompleksinin dışavurumu olduğunu iddia etmek de elbette mümkün. Hayatım boyunca ben taşramı her zaman yanımda taşıdım. Benim taşram içinde yaşadığım odamdır. Kanımca taşra kavramı, mekânla sınırlanamayacak bir zihinsel algı biçiminin farklı varyasyonlarını tanımlayıp sınıflandırmadan somut olarak teşhis edilemez. Taşra olgusu, zihinsel olarak güçlü bir kısıtlanmışlığın tezahürünü, sınırları belirsiz muğlak yalıtılmışlıkları bünyesinde yoğun olarak barındırıyorsa gerçek manasına kavuşur.

Ben su katılmamış, has bir taşralıyım! Yoksa böyle değerli bir davete nasıl icabet edilmez ki? Bunu ancak bir taşralı yapabilir! Oraya gelip taşra hakkında görüşlerimi sunsaydım, kimliğimin önemli ve zavallı bir parçası olan taşralılığımı kaybedecektim. Bunu asla göze alamam!

Polat Onat
20.03.2013 / Batman


Varlık Dergisi, Sayı: 1271
Ağustos 2013, Sayfa: 6









2 yorum:

  1. merhaba bazı yerlerde sizlere çok hak verdim çok şey yazmak isterdim taşra hakkında ama belki yalnış cümle kurarım taşra anlatılmaz gidip yaşanır görülür hangimiz taşradan gelmedikki

    YanıtlaSil
  2. polat bey sizi sevdim.
    gerçekten şiirle özellikle günümüz şiiriyle, kendini şair sanan bütün o insanlarla arama kocaman bir çizgi çekmiş biri olarak -ki onlardan biri birinci dereceden bir akrabamdır ve bende sürekli "bunun neresi şair" sorusuna sebep olur- kitaplarınızı edinmek istedim. eski kafalıyım bu konuda, şiir konusunda, içinde bolca anlamsız kelimeler, olmazsa olmaz şizofren depresyon vs barındıran, anlamsız kelimeler topluluğu şiirlerden ölümüne kaçıyorum. bu şiirle arama mesafe koyuyor elbette, Edip'e sığınıyorum misal ben, hiç riske girmeden. nasıl tedirgin olduğumu buradan da anlarsınız. bana güzel bir merak verdiniz. teşekkürler.

    YanıtlaSil