Iğdır'da yaşayan Semire Artan'ın başına gelenleri kısaca anlatan bu haberi okuyunca epeyce şaşırdım ve üzüldüm. Doğrusu bu ya, inanamadım. Bir film senaryosu, ya da roman olarak bu haberdeki olayla karşılaşsam "Yahu, akıl var mantık var, amma saçma metin..." deyip geçerdim. Ama hayatın gerçekleri her zaman kurgunun önüne geçiyor. Biz de farkına varmadan okuyoruz ve unutmaya devam ediyoruz. Unutmaktır hayatı çekilebilir kılan belki de.
27 Nisan 2013 Cumartesi
24 Nisan 2013 Çarşamba
2002 Asker Yıllığı (283 Kısa Dönem, Erzurum / Ilıca, Ağır Oto Taburu)
283 Kısa Dönem Askerleri
Erzurum / Ilıca, Ağır Oto Taburu
Osman ÖZDEMİR, Mustafa AKÇAKAYA, Nurullah YALÇIN, Bayram ÇELİK, Veysel GÖRGÜLÜ
Serdar TUNÇ, Serkan KAVAK, Tamer KARA, Egemen KIRANEL
Ali Kemal ÇINAR, Cemil ELİBOL
22 Nisan 2013 Pazartesi
Bursa Kent Müzesi
Bunca zamandır her Heykel'e uğradığımda önünden geçip gittiğim Bursa Kent Müzesi'ni nihayet görebilme imkanı elde ettim. Gerçekten güzel eserlerin yer aldığı etkileyici bir mekanmış burası. Yolu düşenlere tavsiye ederim.
1934 model Dodge
Edip Şükrü Akyürek'in makam otomobili
Bitinya Kralı I.Prusias
Osman Gazi
Bursa'da küçük kıyamet depremi
1926 Model Amilcar
Ahmet Erdönmez Koleksiyonu
İpeğin kozadan çıkarılıp işlenmesi
Murat Hüdavendigar
Eskiden berberlerin malzemeleri
Eski Bursa hastaneleri
Mehter takımı
Nazım Hikmet'in Bursa Hapishanesi'nde
yaptığı yağlıboya tablo
Orhan Kemal ve Nazım Hikmet
Bursa Cezaevi Bahçesinde
Eski fotoğraf makineleri
Müze defterine yazdığım yazı
20 Nisan 2013 Cumartesi
Emily Dickinson'ın Son Sözleri
Emily Dickinson'ın son sözleri:
"Sis kalkıyor."
Emily Dickinson'ın ölmeden önce yazdığı son satırlar:
"Sevgili yeğenlerim - Geri çağrıldım."
* Patika Dergisi, Sayı: 75, Sayfa: 96
19 Nisan 2013 Cuma
Fatma Çetin Kabadayı ile Söyleşi: İmzalı Kitaplar Müzesi'nin Bekçisi
Fatma Çetin Kabadayı
Fatma Çetin Kabadayı ile Söyleşi
İMZALI
KİTAPLAR MÜZESİ’NİN BEKÇİSİ: POLAT ONAT
“Özel olarak
imzalanmış bir kitapla bir mektup arasında çok az fark vardır.” diyen ve
kitaplarla büyüyen bir okur-yazar.
1979 Yılında
İstanbul’da doğan Polat Onat, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği
bölümünden mezun. Şiirle, kitapla iç içe bir eğitimci. Yazdığı kitapların
sonuncusu olan “İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü” ile
yazarlığının jübilesini yaptığını dile getirse de yazılarını kendi sitesinde
yayınlamaya ve öğrencilerine, edebiyatseverlere faydalı olmaya çalışıyor.
Kendisiyle
tanışmamız bir değiş tokuş sayesinde oldu. İmzalı Kitaplar Müzesi sitesini
keşfettiğim gün ona ulaştım ve beni kırmadı.
Söyleşimizi
sizlerle paylaşmayı borç bildik:
“Sayın Polat Onat Hocam, öncelikle teşekkür ediyorum.
Şahsınıza ait bilinmeyen birkaç tanıtıcı cümle istesek neler söylersiniz?”
Öncelikle bu samimi ilginizden ve
desteğinizden dolayı ben teşekkür ederim. Kendimi tanıtmam gerekirse: “Polat
Onat her zaman öğrenci, bazen öğretmen, bir zamanlar şair, iflah olmaz bir okur
ve kitap koleksiyoncusudur.” diye tanıtmayı yeğlerdim. İsteğiniz üzerine şahsıma
ait pek bilinmeyen bir hususu da bu vesileyle ifade etmem gerekirse; sokağa
çıkmayı, gezmeyi, yürüyüşü, yolculukları hiç sevmediğimi, hatta nefret
ettiğimi, ama evdeki çalışma odamda oturup kitaplarımla vakit geçirmekten büyük
keyif aldığımı söylemek isterim.
“Polat Onat’ın edebiyat alanında amaçları nelerdir?”
İtiraf etmem gerekir. Evet, bir zamanlar
edebiyat alanında kısa ve uzun vadeli amaçlarım, kendime göre çeşitli
hedeflerim vardı. Fakat okurluğum ve kitap koleksiyonculuğum neticesinde elde
ettiğim zihinsel kazanımlar ve düşünsel tecrübeler perspektifinde artık bu tür
şeylerin pek önemi olmadığını kavradım. Belli amaçlar çerçevesinde geleceğe
dönük bir hareket planı yapmanın benim açımdan artık hiçbir kıymeti yok.
Müsaadenizle bu hususu biraz açmak
istiyorum. Edebiyat alanında nihai bir amacım olmamasının temel nedeni,
hayalimde bir hedef olsa ve ben buna ulaşsam bile neticede bunun hiçbir
kıymetinin olmadığını iliklerime de duyumsamamdır. Bunu ilk ne zaman duyumsadım
biliyor musunuz, üstat şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı evinde ilk ziyaret
ettiğimde. 2003 yılının başıydı ve rahmetli şair o zamanlar doksan yaşındaydı. Yaşayan
bir efsaneydi, yüzden fazla şiir kitabı yayımlamış, hayatını şiire adamış,
dünya çapında kendini ispatlamış, dev bir şair. O benim rol modelimdi, ileride
olmak istediğim kişinin prototipiydi muhayyilemde. Dağlarca’yla görüşmemizin
sonunda, evinden ayrılırken hayatta hedefler belirleyip ulaşmak için
çırpınmaktan çok, hayatı fazla zorlamadan itina ve sevinçle yaşamamız
gerektiği, kafama bir balyoz gibi dank etti. Konuşmamızın bir bölümünde
Dağlarca’nın içli içli “Yalnızlık Allah’a mahsus” demesini unutamam. Ne kadar başarılı
bir şair olsa da kimsesiz oluşunun onu çok hüzünlendirdiğini gözlemledim. “Her
başarının bir kefareti vardır, sizinki de yalnızlığınızdır belki” dedim
Dağlarca’ya. Bir cevap vermedi. Susup öyle baktı pencereden dışarıya. Öyle
tahmin ediyorum ki mutlu bir aile, çocuklar ve torunlar için tüm kariyerinden,
tüm kitaplarından vazgeçerdi Dağlarca. Allah hiçbir insanı tam olarak mutlu
etmiyor işte bu hayatta. Bir şey veriyor, başka bir şeyi alıyor ya da eksik
bırakıyor. Bu kuşkusuz böyle, mutlak mutluluk diye bir şey yok. Dağlarca’yla bu
görüşmemizden şunu öğrendim: Sanatta, şiirde ve dolayısıyla hayatta, tam bir
ruhsal tatmin asla mümkün olmuyor, hep bir doyumsuzluk, hep bir eksiklik
duygusu yakasına yapışıyor insanın. Sonsuz huzur bu dünyada yaşayan biz zavallı
insanlara ne kadar uzak bir olgu.
“Kendinize ait blog sitenizde ‘Artık daha da bir şey yazmam
arkadaş! Unumu eledim, eleğimi astım. Benden bu kadar!’ söyleminiz ilgimi
çekti. 2000 Yılından bu yana şiir ve edebiyatla ilgilenen bir yazarın kalemi
bırakma kararı neden? Gerçekten bırakabildiniz mi?”
Bir önceki soruya verdiğim cevap, dolaylı
yönden bu sorunuza da bir cevap teşkil ediyor aslında. Şunu da ekleyeyim:
Şimdiye dek üç kitap yazdım ve yazdığım üç kitabı da “Bu benim son kitabım
olacak.” inancıyla yazdım. İlk kitabımın adı “Son”du zaten. Yazdığım şiirleri
toparlayıp kitaplaştırayım, daha da yazmam, diye düşünüyordum. Sonra ikinci
kitabım geldi. “İhtiyarın Vefatı” adlı yapıtımla yaşlanmak ve ölüm temalı bir
kitap yazayım, bu işleri öyle bırakayım, dedim. Onun ardından üçüncü kitabım ortaya
çıktı. Edebi vasiyet hüviyetinde, şimdiye dek benzeri yazılmamış “İntihar Etmiş
Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü” adında deneysel bir ürün ortaya
koyup kalemi kırayım istedim. Şimdi ise kafamda bir çocuk kitabı var, onu da
yazayım da çocuklarımın hakkı kalmasın. Ama bu kesin artık, yazmam arkadaş,
diyorum kendim bile inanmayarak. Yazdıklarımın edebiyat çevrelerinde önemli
yankılar bulması ve okurlardan da belli bir ilgi görmesi yazmayı bırakmamı
zorlaştıran bir etken. Epeyce ciddi bir tiryakiydim, buna rağmen sigarayı
birkaç yıl önce bıraktım çok şükür. Yazmayı bırakmak inanın daha zormuş. Umudum
halen var. Yazmayı bırakacağım muhakkak; ama yaşarken değil, öldüğümde…
“İmzalı Kitaplar Müzesi’ni kurmak nerden aklınıza geldi?
Neler yaptınız? Zevkli ve zor yanları nelerdir?”
Kitaplar benim için okunup işi biten, bir
kenara bırakılan nesneler değildir. Kendine ait bir hayatı, bir macerası olan
nesnelerdir. Kitabın imzalı olması da kitaba biriciklik kazandıran,
kişiselleşmesini sağlayıp değerini artıran önemli bir husustur benim gözümde.
Üniversite yıllarımdan beri imzalı kitap koleksiyonu yapıyordum. Yıllardır
yolumun düştüğü her şehirde sahafları tarayıp imzalı kitap bulmak benim için
çok huzur verici bir uğraştı doğrusu. Birkaç yıl önce ise, internetteki imzalı
kitap sergileyen siteleri ziyaret edip faydalanmak için ufak bir araştırma
yaptım. Sonuç şaşırtıcıydı. İmzalı kitaplar satan siteleri saymazsak, imzalı
kitap sergileyen hiçbir siteye rastlamadım sanal alemde. Bu durumda, benim gibi
bu konuya ilgi duyabilecek kişiler için bir kaynak oluşturabilmek amacıyla
kendi koleksiyonumu sergileme kararı aldım ve ciddi bir emek verdim. Sonuçta İmzalı Kitaplar Müzesi ortaya çıkmış
oldu. Şu an itibariyle 600 imzalı kitap sergileniyor. Fırsat buldukça da site
arşivini genişletmeye çalışıyorum.
polatonat.blogspot.com adında, dolu dolu, içinden çıkmak istemediğimiz kişisel bir blog
sitesi daha hazırlamışsınız. Olumlu tepkiler aldığınız da aşikâr. "Şiir Yarışmasına Gönderilip Sahafa Ulaşan Kitap" başlıklı yazınız, beni tam kalbimden vuran bir konuydu. Benzer şeyi
yaşamış olduğumdan dolayı da çok etkilendim. Çok üzüldüm. Sizce jüri üyeleri gerçekten bu işi hakkıyla
yapabiliyor mu? Yarışmalar gerçekle bağdaşıyor mu?”
Bu sorunun cevabını ben de biliyorum, siz
de biliyorsunuz. Ve sizi temin ederim bu satırları okuyanların hemen hepsi
muhakkak bahsettiğiniz sorunun cevabını çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla,
sürekli gündemde olan ve hep aynı yanıtların verildiği bu hususta, bilinen
şeyleri tekrarlayacağımız için fazla konuşmak istemiyorum.
Şu an itibariyle çalışmalarım
nedeniyle önemli bir ödül kazanamadığım için; ödüllere karşıyım, yararına
inanmıyorum, yarışmalardaki jüri üyelerinin ciddi çalışmadığı, objektif
davranmadığı kanısındayım. Ancak, kayda değer bir kurum, bana ödül verme
lütfunda bulunursa, bu fikirlerimi tamamıyla değiştirebileceğimi de burada
ifade edeyim :-)
“Hem okul, hem yazı, hem de bu araştırma ve çalışmalarınız
için nasıl vakit buluyorsunuz?”
Az uyuyarak. Az uyuyanlar iki tane
hayat yaşarlar.
“Roman mı, şiir mi diye sorsam ne dersiniz?”
Benim öngörüme göre, edebiyatta elli sene
sonra bildiğimiz anlamıyla roman da şiir de varolmayacak. Türlerin
birleşeceğine, melez yapıtların ön plana çıkacağına inanıyorum.
“İmzalı Kitaplar Müzesi”nde kendi eserinin de sergilenmesini
isteyen şair ve yazar arkadaşlar size nasıl ulaşabilirler?”
Bundan büyük memnuniyet duyarım. polatonat@hotmail.com mailime yazan
arkadaşlara, adresimi sevinçle iletip, postalayacağı imzalı kitabını ilgiyle
okuyup, müzemiz arşivine ekleyerek sergileyeceğimi sizin vesilenizle duyurmuş
olayım.
“Vakit
ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.”
Rica ederim. Çalışmalarınızda
kolaylıklar diliyorum.
13 Nisan 2013 Cumartesi
Öğrencilerimden "Yalnızlık" Şiiri (Yazan: Adem Yoksun) -VİDEO-
Batman Zübeyde Hanım İlkokulu 3-F sınıfı öğrencileri, ünlü şair Adem Yoksun'un yazdığı "Yalnızlık" adlı şiirini yorumluyorlar:
YALNIZLIK
yalnızlık, dargın kedilerin ikindi direnci
yalnızlık, anaokulu sokağında bir dilenci
yalnızlık, traktör römorkunda terleyen ırgat
yalnızlık, yürürken tökezleyip ayağı kırılan at
yalnızlık, huzurevinde komaya giren müsteşar
yalnızlık, kaldırıma düşüp parçalanan nar
yalnızlık, seni hiçbir zaman sevmeyecek
yalnızlık, gitti artık dönmeyecek.
Adem Yoksun
4 Nisan 2013 Perşembe
Adem Yoksun'un Şimşiir Ağacı Yıllığı'ndaki Şiiri: Şifre
Mustafa Ergin Kılıç'ın hazırladığı Şimşiir Ağacı Yıllığı'nda rahmetli Adem Yoksun'un da hatırlanması, hakkında hoş bir iltifata yer verilmesi ve "İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü"nden seçilmiş bir şiirinin paylaşılması gerçek bir vefa örneğiydi doğrusu.
Eğer halen hayatta olsaydı değerli şair Adem Yoksun'un bu duruma çok sevineceğine eminim.
Adem Yoksun kitabı “İntihar Etmiş Bir Taşra
Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü” şiir ve şiirin oluşum evrelerinin altyapılarının
şiir teorisiyle anlatımı bakımından bir ilk kitaptı. Özgündü, yenilikçiydi. Bu
yüzden anlaşılamadı! Bazen anlaşılamamaktır başarı!
(Mustafa Ergin KILIÇ, Şimşiir Ağacı Yıllığı 2012, Sayfa: 17)
6547ghjk%64^gat
hgkt9-l6
ş96#kçö>sau
xxzıug
asdfghjklşi,
09348100”110009871
12++0?ökjw
ğiöçaklaıannbdgdtejenxvshdkdıfcndnh
26727jdudg)(/&&
Ls-872hgdy52423klopllk
56t7g6v7ıtgı8yht4
kolaygözüküyorancaksandığıngibideğilanlam
*
* günümüzün emekleme evresindeki
dijital dünyasında yukarıdaki kozmik verileri anlamlandırmak olanaksız
gözüküyorsa da şifre çözme teknolojisinin devasa boyutlara ulaşacağı korkunç
gelecekte yaşayıp da bu şiirimdeki dizeleri çözümleyen saygıdeğer okurlarım şok
olacak şok.
ADEM YOKSUN (1972 - 2010)
(Şimşiir Ağacı Yıllığı 2012, Sayfa: 329)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)