YIRTIN KARANLIKLARI
Nice
destanlar yazıldı. Nice türküler söylendi. Nice mürekkepler tüketti kalemler. Ağıtlar
yakıldı. Beyaz oyalı tülbentler, yerini oyasız tülbentlere bıraktı. Adına ana
diyordular. Sahi gözyaşının rengi var mıydı? Ana her yerde anaydı. Evlat her
yerde evlat. Acı her yerde acı.
Çorak
topraklar suya hasretken kana boyandı. Gelinciklere mesken olmayı bekleyen
dağlar, mayınlarla döşendi. Coşkun ırmaklar özgürlüğe hasretken, en acı
melodileri dinledi. Beyaz güvercinler gökyüzüne sevdalıyken, kafeslere mecbur
edildi. Analar çocuklarını okumaya göndermenin sevincini tadamadan, doyasıya
dizine yatırmadan dağlara kurban etti. Soğuk, sarp, gidişi olan dönüşü hayal
bile olmayan dağlara. Beklemeyi unuttu analar.. Bir Şiwan Perver türküsünde
geçtiği gibi;
Sere
çiyan bi dumane berxemin –
(Dağların
başı dumanlıdır kuzum)
Birin
kurun be dermane bavemin –
(Yara derindir dermansızdır benim babam)
Gelo
çıma em hewane megri megri –
(Biz niye böyleyiz ağlama ağlama)
Ve
tariye biçirinin berxemin –
(Bu karanlığı yırtın kuzum)
Van
dirokan biçirinin bavemin –
(Bu tarihleri yırtın benim babam)
Rastiya
gele xwe em bibinin –
(Halkımızın doğruluğunu görelim)
Megri
megri megri –
(Ağlama ağlama ağlama…)
Gülmenin
iksiri ferahlatırken yürekleri, neden ağlasın ki anaların yürekleri, Savaşın
soğuk sillesini hissetmemek mümkünken hele...
Yasak
bir dilin mahkûmuydu herkes, türküler çığırmak bir yana mahpusta ana evladıyla
dilsiz hasret giderirdi. Tek cümle ezberlerdi belki özlemini anlatmak için.. oğul anan kurban
olsun sana!!. En içten türküler nağmelerini kaybetmişti. Tenha yerlerde, dost
kervanlarında dile gelirdi dengbejler (kürt ozanlar).
Ve
11 yaşında bir kız çocuğuydu Selamet, Ondan geriye sadece sararmış bir çocukluk
fotoğrafı kaldı. Bir kış ayında, bir köy baskınında öylesine sessizce çekip
gitti bu dünyadan. Yine içli bir türkü döküldü dillerden..
Malan
barkir le le çune weran le –
(Evlerini yüklenip, bilinmeyen diyarlara gittiler)
Dine le
dine le dinara min –
(Delim, delim, Dinarım)
Keçe le
rinde le bermaliya min –
(Ah kız, güzel kız delalım)
Dersimdeki
(Tunceli) bir göçü anlatan en güzel dizeler belki. Yerinden, yurdundan olmak.. Aşından,
ekmeğinden.. Kaybolan zamanların ardından dönüp geriye baktıklarında, daima
biraz eksik, çokça yurtsuz ve hüzünlü bir mazi ile karşılaşanlar. Oysa bir dil
bir lisan değil miydi? Hangi ideoloji, hangi sistem, hangi hırs bir ana dilini
yok etmekten haz alırdı. Bu, gören birini âmâ olmaya zorlamak, duyana sağır ol
demekti.. Susturmak, susmaya mecbur bırakılmak. Çok canlar yandı, çok bedeller
ödendi. Kardeş derken bir vakitler birbirlerine hesapsızca, düşman oldular. En
acısı yollarken evladının birini askere, diğer evladını feda etti dağların
pençesine.. Savaş soğuktu, savaş hırçın.. can yakıcı.. giden gidiyordu geride
yaşlı gözler, ağıtlar, ne olduğundan habersiz, babalarının tabutuna sarılan
sabiler kalıyordu. Hâlbuki Yalın ayak devrilen askeri araca koşan kürt annenin
dizinde can veren Türk askeri ’ana’
dememiş miydi ona, o da ‘oğlum’, diye anne edasında bir buse kondurmamış mıydı
yanağına. Belki de Türk - Kürt kardeşliğinin en büyük simgesiydi.
Ana
kucağından asker ocağına düşen Türk, Kürt, Arap aynı kışlada omuz omuza
kardeşlik naraları atanlardan biri Ömer, öteki Baran değil miydi? Aynı sıraları
paylaşan körpe yüreklerden biri Berfin diğeri Ayşe değil miydi? Çanakkale’de, Kurtuluş
savaşında akan kan bir, davamız bir değil miydi? Asrın âlimi, Bediüzzaman Said-i
Nursi hepimizin üstadı, Mehmet Akif’in Şarkın Sultanı dediği Selahaddin
Eyyubiler bizden değil miydi? Kardeşlik bir anneden doğmak değildi, kardeşlik
aynı dilden konuşmak, aynı tenden aynı renkten olmak değildi! Kardeş olmak çok
daha ötesiydi. Aynı torakta tek filiz olmaktı, aynı vatanda tek millet olmak,
aynı bedende tek can olmaktı..
Âşiti
(Barış) ile Barış’ın ne farkı vardı? İkisi de umut kokuyordu. İkisi de güzel
günlerin habercisiydi. İkisi de Baharın müjdecisiydi. Öyleyse neydi
karanlıkları yırtmaktan bizi alıkoyan, şimdi ülkemizin doğusunda batısında
iklim Barıştır.. Gidecek yol bir, tutulacak el bir, koşulacak mekân barıştır. Nifak
tohumlarını ekemeyecekler içimize, sevdamız bir, rotamız barıştır. Anaların
zılgıtı doğuda yankı yapmayacak sadece, batıdaki ananın tuttuğu alkış, barıştır.
Gözlerden yaş yerine umut akacak, aşkımız bir destanımız barıştır.
Sümeyye FIRAT