1 Eylül 2012 Cumartesi

Türkiye'deki İlk Şiir Kütüphanesi (Bursa - Nilüfer)


Şiir bir şehrin dokusunun içine sinmişse onu görecek gözlere ihtiyaç duyar. Günlük hayatın içinden giderek uzaklaşan, yaşadığımız hız çağında toplumla kucaklaşması neredeyse imkânsızlaşan şiir, Bursa Nilüfer’de kendine has bir yurt edindi. Şiir kitaplarının kitaptan bile sayılmadığı, çoğunluğun nezdinde edebiyatın salt roman ve öyküden ibaret görüldüğü, şiirin ise herkesin kolayca üretebildiği manzumelerden ibaret olduğunu sananların dünyadaki hâkimiyetini sürdürdüğü zamanlardayız.

Geçenlerde tatil için Bursa'ya gittiğimde, yakın zamanda açıldığını duyduğum 'Şiir Kütüphanesi'nin nerede olduğunu soruşturdum. Birçok kişiden “Şiir Kütüphanesi mi, o da ne?” cevabını aldıktan sonra, telefon vasıtasıyla belediyenin kültür işleri birimindeki bir görevliden yol tarifini istedim. Üniversite tarafına doğru giden metroya binip Yüzüncüyıl istasyonunda indiğimde, yolun hemen solundaki Nazım Hikmet Kültürevi'nin giriş katında olduğunu öğrendim. Bulmam zor olmadı.

Sıcak havaların bezginleştirdiği ruhuma şiirin hâkim olduğu bir mekânda nefes aldırabilme heyecanıyla, hafta içi bir gün, öğlene doğru içeri girdiğimde Şiir Kütüphanesi epeyce sakindi. Bu tenhalığa şaşırdım. Kütüphane görevlisi haricinde sadece üç kişi vardı içeride. İki genç sınavlara hazırlanmak için test çözüyor, bir adam ise gazetelere göz atıyordu. Öğrenciler için test çözmek şüphesiz ki çok gerekli, gelecekleri büyük oranda bu vesileyle şekillenecek. Yetişen neslin genelinin, okudukları tüm şiirler, sadece çözdükleri bazı Türkçe testlerinin içindeki bir ögeden ibaret yazık ki. Gazete okumak ise hayatımızın vazgeçilmez bir parçası elbette. Şiir mi dediniz, güldürmeyin beni Allah’ınızı severseniz!

Şiir Kütüphanesinin içerisinin dekorasyonu ve ışıklandırması çok güzeldi. Okurların rahat ve konforu dikkatli bir şekilde düşünülmüş, ona göre bir düzenlemeye gidilmiş. Hemen her kütüphanede olduğu gibi burası da sessizliğin neredeyse elle tutulacak bir varlık olarak somutlanmaya doğru yaklaştığı ortamlardan biriydi. Kütüphanenin arşivi de epeyce zengindi. Gittikçe de zenginleşmeye devam edeceğini umuyorum. Şiir tarihindeki verimlerin bir kısmının kendine böyle bir sığınak bulması az şey değil şüphesiz.

Çevreyi fotoğrafladıktan sonra, bazı edebiyat dergilerinin son sayılarının olduğu bölümde dergilere göz attım. Tahminimce, az okunmaktan dolayı boynu büküktü edebiyat ve şiir dergilerinin, ancak benim ilgimle karşılaşınca sanki biraz sevindiler. Kütüphanenin raflarına itinayla dizilmiş kitapları inceleyip rastgele bir şiir kitabı seçtim ve baştan sona okudum. Ben kitaptaki şiirleri okudukça şiirler de beni okuyorlardı, böylece bütünleşiyorduk imgelerin rüzgârı altında tuhaf fakat güçlü dizelerle. Bazı sevdiğim şairlerin eski baskı kitaplarını keşfederek inceledim, sevdim, okşadım. Derin derin kokladım onları. Gözler aklıma düştü, o sararmış sayfalara değip de toprak olmuş nice insanın gözleri. Şiirin yazılan ve okunan bir şey olduğu kadar yaşanan bir şey de olduğunu hissettim derinden derine Şiir Kütüphanesinde.

Nasıl geçtiğini anlayamadığım üç saatin ardından eve dönmek için Şiir Kütüphanesinden çıktığımda, gazete okuyan adam ve test çözen iki genç gitmişti. Sadece kütüphane görevlisi kalmıştı içeride yorgun bakışlarıyla, kendisiyle baş başa. Selam verip yürüdüm çıkışa doğru. Adam dalmıştı, duymadı. Kim bilir neler düşünüyordu. Bense acı acı gülümseyip "Böyledir işte şiirin o dev yalnızlığı ey insanlar..." diye mırıldandım kendi kendime.

POLAT ONAT











3 yorum:

  1. Şiir kütüphanesinin içi çok güzel düzenlenmiş. Ama dediginiz gibi az okunmaktan dolayı boynu bükükler..

    YanıtlaSil
  2. Kütüphane harika...Kitaplıklar zengin...

    YanıtlaSil