16 Eylül 2012 Pazar

Kapalı / Hermetik Şiir Okurlara Neden Uzak? (Tuncer Uçarol)


   Günümüz yazınının, kendine has bir tarz oluşturmuş, saygın eleştirmenlerinden Tuncer Uçarol'un, geçtiğimiz aylarda yapmış olduğumuz bir yazışmada, ilk kitabım "Son" üzerinden kapalı (hermetik) şiir anlayışı hakkında yaptığı kısa bir eleştiriyi, kendisinden izin alarak burada paylaşıyorum:

   Selam Polat,   

   Aralıklarla da olsa senin “Son” kitabından ilk 11 şiirle, sondan 6 şiiri okudum, bazı notlar da aldım (günce  tuttum). Kestirmeden, içtenlikle, izlenimlerimi dosdoğru belirtmem en doğrusu:

   İlk şiirin beni oldukça sevindirdi. Ondan önce de şiir başlıklarının tek sözcüklü olması gibi iddialı tutumuna saygı duydum. Onların arasında nesne şiirlerini imleyen başlıklar görünmesi de iyiye işaretti. Duru sayılabilir bir Türkçe kullanımı var. Bazı güzel dizeler, birkaç güzel parça da sevindirici. Arada buluşlar da parlıyor ama sanki bunlar söz zorlamalarıyla, kapalı şiir anlayışıyla boşa gidiyor. (Mühür dergisinin bu sayısında Ahmet Telli için bir yazım var. Eh! Onda da bu duruma benzer bazı şiirler var.)

   Kapalı şiirleri ben ikiye ayırıyorum: Doğal sıkı şiirler... Örtünerek yazılanlar...

   Bu ikincisi son yüzyılın modası! Hermetizm diyorlarmış. Sincan İstasyonu dergisinin bu mart sayısındaki yazımda da bu konuya değinmeler var. Nisan sayısında da öyle. Kalıcılık açısından çok önemli köstek kapalı şiir anlayışı.

   Sen de bir iletinde yazmıştın, okuyucu şiirleri kendine göre anlıyor diye. Bu, bir ölçüde doğru. Ama Yahya Kemal, Dıranas, Ziya Osman, Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Cemal Süreya'nın, Necip Fazıl'ın, Nâzım Hikmet'in epey şiiri için doğru sayılmaz. Şair, açık şiir / yalın şiir, hiç olmazsa sisli şiir yazarsa, noktalama imlerini de "yeterince" kullanırsa, okuyucuların bu farklı anlamaları da en aza iner. Şairin söylemek istediği büyük ölçüde ortada görünür. Etkileme gücü varsa etkiler. Okuyucunun koluna girer.

   Şairin bu oynaklık farkını en çoğa çıkarmaya çalışması ise işi çok zora sokuyor. Bugün bile kavranamıyor şiir. İncelemecilere de öyle uzak düşüyor. "Hep beraber tozlanıyoruz" çekmecelerde, "kitaplar bataklığında"... Şiir çıtkırıldım bir şey. Onca emek veriliyor o inceliklere. Boşa gidiyor. Okuyucu da pek nazlı; şiirde bir tökezledi mi (dizelerin arkasında mağara gördü mü) terk ediyor o çıtkırıldım kızı; o karanlıkların ağzındaki insanı... Okuyucu, koluna giremedikten sonra o soğuk kızı, o arkadaşı ne yapsın...

   Senin “demirden şiirle örülmüş parmaklıklar” dizesini bile kullanabiliriz burada… Neden “yanıp ıslanan ışıklarda buruşur anlam” ki?.. Islanacaksa, işte, az ıslatılsın anlam: “Karanlık basınca ışığa kaçıştı kelimelerim” olsun...

   “Işığın yanında duruyor beni şiir yapan şey”... Çünkü şair; şair söylencesi o ya, zor sözü yalın, güzel söyler… Bence kapalı şiir yazanlar, açık şiir (yalın şiir), hiç olmazsa sisli şiir yazsa, buluşları, güzel dizeleri, güzel parçaları da bütünlük içinde parıldar, insana daha çok tat verir.

   İzlenimlerim bunlar. Umarım seni üzmüş olmam. Şimdi “İhtiyarın Vefatı” kitabındakileri merak ediyorum. Onu da uygun bir zamanda okuyacağım.

   Selam ve sevgilerle.

   TUNCER UÇAROL 
   4 Mart 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder