29 Mart 2018 Perşembe

Gizemli ve Maceralı Bir Yolculuk / @kitapciikiiz



Gizemli ve Maceralı Bir Yolculuk

"Yatılı okul hayatının dostluk ve dayanışma ile yoğrulmuş samimi ortamında bir araya gelmiş üç arkadaş, inanılmaz bir maceraya yelken açıyor..."

Çok eğlenceli bir çocuk hikâyesi.

Ama ben bunu sadece çocuklar için değil yetişkinler içinde okunabilir görüyorum çünkü ben okurken hem eğlendim hem ilkokul yıllarıma bir yolculuk yaptım böyle hatıralarım gözümün önüne geldi çok farklıydı.

Genelde hep uzun ve kalın romanlar okuduğum için arada böyle kısa hikâyeler okumak çok iyi geliyor zaten.

"Yatılı Okuldaki Hazine" de hem çocukluk dostluğunun hem böyle küçük gizemli maceralı bir yolculuğu anlatıyor.

Kitabın devamı da olacak ve çıktığı zaman devamını da hemen okumak istiyorum açıkçası. Çünkü asıl beklenen yerde son buluyor. En heyecanlı bölümün böyle bitmesi daha da merak ettiriyor tabii.
Özgür ve Soner yatılı okulda kalan iki arkadaşlar.

Bir gün kütüphaneye giderler ve orada son sınıflardan bir çocuk ile tanışırlar. Aralarında Sır Kardeşliği Kulübü kurarlar
Üçünün de buldukları gizemli bir kitap var. O kitaptan buldukları hazine haritası ile küçük bir plan yaparlar. Sonucunda ellerine geçen şey şu an belirsiz devamında göreceğiz artık.

Herkese bu eğlenceli hikâyeyi tavsiye ederim.

                   @kitapciikiiz

19 Mart 2018 Pazartesi

Bu Kitabı Okurken Vaktin Nasıl Geçtiğini Anlamadım / Çiğdem Doğan



Bu Kitabı Okurken Vaktin Nasıl Geçtiğini Anlamadım

Çiğdem Doğan

            Kalemi ile yeni tanıştığım Sayın Polat Onat'ın otobiyografik roman türünde yazmış olduğu, Kent Kitap etiketiyle çıkan "Kurtalan Ekspresinde Tuhaf Bir Yolculuk" isimli kitabına dün memleketim Samsun'da dinlenme amaçlı oturmuş olduğum kafede şöyle bir göz gezdirdim. Yaşadığım ilçeye dönüş yolunda da okumaya inatla devam ettim.

            İnatla devam ettim diyorum çünkü bindiğim araçtaki insanların ayakta kitap okuyan birini ilk defa gördüklerini düşünüyorum. Bu anlamda da tıpkı yazar Polat Onat'ın yapmış olduğu tren yolculuğundaki tuhaflık, galiba benim de bu dönüş yolculuğum esnasında oldu sanırım.

            Ve gelelim kitabınıza: Tek cümle ile özetlemek istersem, "Kitabı okurken vaktin nasıl geçtiğini anlamadım bile." derdim. Ben çok beğendim doğrusu. Usta şair Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın hüzünlü ve bir o kadar da şaşırtıcı hayat hikâyesi beni gerçekten çok etkiledi.

            Kitapta öyle satırlar var ki burada yazmadan geçemeyeceğim:

            - Hangi işte çalışırsan çalış, sabahleyin erkenden işine giderken birkaç şiir oku güne öyle başla. Yüreğin açılır, ayakların açılır, ellerin, zihnin ve yaşaman açılır.
 

            - Kalemler tükeniyor aynı hayatlar gibi. Ama yedek hayat yok.

            - Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın vasiyetiymiş. Kadıköy'deki dairesi, eşyaları, kitapları ve resimleriyle bir müze evi yapılmasını istemiş. İsmini de kendisi koymuş "Dağlarca'nın Gökyüzü". Keşke bir an evvel hayata geçirilebilse bu vasiyet. Kim bilir ne kadar mavi gözükür gökyüzü şairin ışıltılı gözleriyle baktığı penceresinden... İnşallah en kısa zamanda bu dileği gerçekleşir diyorum, çünkü bunu ben bir vefa borcu olarak görüyorum.

            - Ve usta şair Dağlarca'nın kitaplarında yer almayan bir şiirinden, kısa bir alıntı:

            Kapı çalındı
            Gelen kim
            Ormancıydı o
            Ağaçlarını çok severdi
            Ormancıyı askere aldılar
            Giden kim

            Batman'dan başlayıp Haydarpaşa Garı'na uzanan otuz iki saat süren bir tren yolculuğu. Trendeki her türden insan örnekleri... Ve efsane şair Fazıl Hüsnü Dağlarca ile şiir sevdalısı bir gencin birlikte geçirdiği iki günün akıcı bir dille anlatımının olduğu bu hoş kitabı, herkesin okuması dileğiyle... Yazarın kalemi daim olsun.

            Dip not niteliğinde:
            Kitapta yer alan Erzurumlu Amca ile geçen diyaloğa çok güldüm.
            "İçi sarı, dışı beyaz?"
            "Yumurta."
            "Hah! Doğru, aferin!"

                        Çiğdem Doğan


18 Mart 2018 Pazar

Doğaüstü Güçler, Gerilim, Korku, Gizem ve Tam Bir Karabasan: "Kıyamete Son 99 Gün"



Doğaüstü Güçler, Gerilim, Korku, Gizem 
ve Tam Bir Karabasan:
"Kıyamete Son 99 Gün"

            Betiğin adı bile sizi kendine çekmeye yetiyor. "Kıyamete Son 99 Gün". Yazar Polat Onat gerçekten değişik bir bakış açısıyla yazmış.

            Okurken yer yer bir klasik okuyormuş tadı aldım. Özellikle başkişinin kendi algıladığı yaşam şeklinin öne çıktığı betik, yer yer bir sorgulama, yer yer bir isyan niteliğinde. Büyük günün açıklanmasından sonra toplumun nasıl tepkiler verdiğine de değinilmiş. Son yaklaşırken nasıl olur da bir distopya durumuna geliyor yeryüzü, günbegün okuyoruz. Ölümden korkanla korkmayanın aynı sonu yaşayacağı kaçınılmaz.

            Tüm bu olumsuzlukların ve kötülüğün içinde iyiyi görebilme beceresi oldukça az kişide var. Üstüne bir de doğaüstü güçler eklenince, gerilim, korku, gizem de baş gösteriyor. İnsanlık, tüm olanaklarını kullanarak kıyametten bir kaçış bulabilir mi yoksa bu da boşuna bir çaba mıdır? Her gün için kendine bir görev edinen başkişimiz ise yaşamı boyunca yaşamadıklarını yaşamaya başlıyor. Son güne kadar insanlığından vazgeçmeyecek kaç kişi vardır şu yeryüzünde?

            Konu çok ileri olmayan yakın bir gelecekte ve ileri teknolojide geçiyor. Bu da ayrı bir lezzet katmış. Görünmeyen canlılar türüyor ve doğa sarhoş olmuş gibi davranmaya başlıyor. Tam bir karabasan.

            Onat'ın kalemini ben çok sevdim. Her bir günü okurken çok güzel tümcelere de denk geldim. Bazılarında durup düşündüm. Kurgusu çok güzel olmuş. Bazen Filibeli Ahmet Hilmi"nin A'mak-ı Hayal'inin, bazen de Dostoyevskinin "Yer Altından Notlar"ının tadını aldım. Ancak tamamen kendine özgü bir betik.

            Bir diğer özelliği de yazım dilinden kaynaklı. Okuma geçmişi olmayan birinin okumaması gerekir çünkü bazı sözcüklerin derin anlamları var. Bir de konuyla ilgili belli oranda din bilgisinin de olması önerimdir.

            Herkese esenlikler dilerim.

                @b.e.t.i.k.e.v.i


15 Mart 2018 Perşembe

Kent Kitap Yayınlarından Çıkan PolatOnat Kitapları


Kent Kitap Yayınlarından 
çıkan kitaplarım huzurlarınızda...

1. Ölümsüz Cümleler

2. Her Çocuk Harikadır

3. Kurtalan Ekspresi'nde Tuhaf Bir Yolculuk

4. Matematik Ormanı Masalları

5. Türkçe Denizi Masalları



8 Mart 2018 Perşembe

Polat Onat'ın Kadınlar Günü Armağanı





Bir yazarın, Kadınlar Günü armağanı böyle oluyor:

"Annem Necla Hanım,
Anneannem İsmigül Hanım 
ve
Anneanneannemin annesi Fatma Hanım'a 
ithafen"

Şu an matbaada olan ve Artshop Yayınları etiketiyle
bu ay okurla buluşacak,
İsmet Kemal Karadayı Şiir Ödülünü kazanmış 
"KARANLIK KAHVALTI" 
adlı 3.şiir kitabımın ithaf sayfası.

6 Mart 2018 Salı

Elif Yeğin: "Polat Onat'ın Kitabı O kadar Akıcı Ki, Başladığınızda Nasıl Bitirdiğinizi Anlayamıyorsunuz."



ELİF YEĞİN: "POLAT ONAT'IN KİTABI O KADAR AKICI Kİ, 
BAŞLADIĞINIZDA NASIL BİTİRDİĞİNİZİ ANLAMIYORSUNUZ."
            

            Değerli Yazarımız Polat Onat Bey'in "Kurtalan Ekspresi'nde Tuhaf Bir Yolculuk" kitabını okudum.Otobiyografik bir roman.

            Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı tanımayan yoktur. Birkaç şiirini okumuşsunuzdur. Benimde severek okuduğum şiirleri vardı.Yorumumun altına şairin bir şiirini ekleyeceğim.

            Yazarımızın da dediği gibi: "Dağlarca, bir asra yakın, hemen tamamı sadece şiire adanmış bir ömür, özenle oluşturulmuş yüzden fazla şiir kitabı, acıyla dokunmuş on binlerce şiir, göz nuru dökülmüş yüz binlerce dize... Fazlı Hüsnü Dağlarca'dan bahsediyoruz."

            Batman'dan İstanbul'a kadar olan uzun tren yolculuğunda geçen diyaloglar... Genç idealist bir yazar... Fazıl Hüsnü Dağlarca hayranı. Üstadı evinde ziyareti ve elindeki şiirleri değerlendirmesini istemesi... Aralarında geçen diyaloglara tanık olacaksınız sadece o mu, üstadın hayat ile ilgili görüşleri de kulağımıza küpe olacak. Tavsiyelerde bulunduklarının hepsi hayatta tatbik etmemiz gereken öneriler.

            Kitabımız 80 sayfadan oluşuyor .O kadar akıcı cümleler ki başladığınızda nasıl bitirdiğinizi anlamıyorsunuz.

            Bizleri Fazıl Hüsnü Dağlarca ile tanıştıran değerli yazarımız Polat Onat'a teşekkürlerimi sunuyorum ve diyorum ki; şairlerimize ve yazarlarımıza gereken ilgiyi yaşarken göstermemiz bizler için bir insanlık borcudur, çünkü bunu fazlasıyla hak ediyorlar.

            Birde Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın vasiyeti varmış. Kadıköy'deki dairesi kişisel eşyaları, kitapları ve resimleriyle onun adını taşıyan bir anı evi, müze olacakmış. Adını zaten sağlığında kendisi koymuş: "Dağlarca'nın Gökyüzü". Buraya gençlerin gelmesini, kitap okumalarını, çay-kahve içip sohbet etmelerini istermiş.

            Gerekli prosedür tamamlansa da "Dağlarca'nın Gökyüzü" bir an önce açılabilse.
Kim bilir ne kadar mavi gözükür gökyüzü, şairin ışıltılı gözleriyle yıllarca penceresinden baktığı evrenin o noktasından.

            Yazarımıza katılıyorum.Bu üstadımıza bir vefa borcudur.

            "Kurtalan Ekspresi'nde Tuhaf Bir Yolculuk" kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.

            KİTAPTAN ALINTI:

            "Hangi işte çalışırsan çalış, sabahleyin erkenden işine giderken birkaç şiir oku, güne öyle başla.Yüreğin açılır,ayakların açılır,ellerin açılır,zihnin açılır,yaşaman açılır."

            "Kalemler tükeniyor. Aynı hayatlar gibi. Ama yedek hayat yok."
  
                      ELİF YEĞİN / Samsun



            Şimdi ise Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın sevdiğim şiiriyle sizleri başbaşa bırakıyorum ve şairi yad ediyorum. Anısına saygıyla...
   
Mustafa Kemal'in Kağnısı

Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,
İnliyordu dağın ardı, yasla,
Her bir heceden heceden.

Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam salmıştı asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola önceden önceden.

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı,
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra,
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafifletir, inceden inceden.

İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları üzüm üzümdü gözleri,
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi, daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti,
Niceden, niceden.

Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu,
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez,
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur
Nasıl dururdu Mustafa Kemal'in kağnısı.
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden.

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin,
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerinden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere, iyceden iyceden.

Kocabaş yığıldı çamura,
Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar,
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı, bacım,
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifçik,
Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.

            Fazıl Hüsnü Dağlarca