BİR EDEBÎ OYUN MU, VEDA MEKTUBU MU?
Serdar Çelik / 13 Ocak 2013
SERDAR ÇELİK: Âdem Yoksun
metnin bir yerinde şöyle bir cümle kurar: “Zor olan şiir yazabilmek değil,
hayatın içindeki şiiri görebilmektir.”
Ardından da Türk Şiiri’nde “kaybeden tripleri takınmış yazarlar” diye
ironiyle yaklaştığı ve daha çok bağlamına İkinci Yeni’yi oturttuğu estetiksel
bir yaklaşımdan bahseder. “Estetiksel biçemlerin kanserojen öğeler eklenmek
suretiyle lineer hale getirilmesi” diye de özetlediği düşüncenin ne olduğunu
biraz açıklayabilir misiniz?
POLAT ONAT: Öncelikle bu ilginç
sorunuzun asli muhatabının ben değil Âdem Yoksun olduğunu ifade ederek “İntihar
Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü” (Komşu Yayınları – 2012) adlı
yapıtın paradoksal ve kaotik yapısına vurgu yapmak istiyorum müsaadeniz olursa.
Açıklamamı istediğiniz hususun giriftliğini göz önüne alarak, bahsi geçen kitapta
kendine yer bulan poetik argümanların belirli bir kısmını düşünsel ve ilkesel
bazda bütünüyle tasvip edemediğimi, dolayısıyla samimiyetle savunamayacağımı
belirtirsem, yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek kertede net bir tavır ortaya
koymuş olacağım kanısındayım.
SERDAR ÇELİK: Kitabınız
için; ‘şunu yazmış’ demek gibi net bir ifade kullanmak, romanın yazılış
biçimine aykırı gibime geliyor. Nitekim
bu düşünce metnin yaslandığı ana izlek açısından Postmodern bir yapıt olduğu
düşüncesini akla getiriyor. Metninizi Postmodern
bir metin olarak düşünüyor musunuz?
POLAT ONAT: Metni Postmodern bir
yapıt olarak tanımlamam durumunda metnin Postmodern yapısına aykırı bir
yaftalamaya girişmekten ciddi manada çekindiğimi samimiyetle belirtmeliyim.
Sanatın tüm dallarında ama özellikle edebiyat alanında tanımlama ve
sınıflandırma gibi sınırlayıcı olması muhtemel ögelerin gittikçe geçersizlik
kazanacağına, silikleşeceğine, kategorizasyonların tümüyle demode olacağına
inandığım devirlere girmeye başladığımızı düşündüğümü söylersem, bu düpedüz
safdillik mi olur, bilemiyorum.
SERDAR ÇELİK: Türk
edebiyatından metninize akrabalık edeceğini düşündüğünüz bir yapıt var mı?
POLAT ONAT: Görece olarak iyi bir
okur olduğum varsayımıyla hareket ederek, edebiyatımız içinde üslup ve kurgu bağlamında
kitabımla benzeşim gösteren bir yapıta şimdiye dek rastlayamadığımı içtenlikle
ifade edebilirim. Ama madem lafı açıldı, neden gizleyeyim: Literatürde “Sokal
Vakası” olarak anılan, bilim çevrelerinde önemli sansasyonlara sebep olmuş
entelektüel skandalın farklı bir versiyonunu, dar çerçevede edebiyat ve şiir
özelinde gerçekleştirebilme çabasının bir ürünü olarak da okunabilir “İntihar Etmiş
Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü”.
SERDAR ÇELİK: Kitabın
arkaik yapısına bakınca, Dil felsefesi, Yapısalcılık, Antropoloji, Marksizm ve daha
adını sayamadığım bir dizi temel disiplinle bir şekilde hesaplaştığı izlenimini
veriyor. Âdem Yoksun’un yaşadığı çağla
alıp veremediği ne olabilir?
POLAT
ONAT: Ben
burada ne desem, ne söylesem eksik kalacak. Âdem’i tanımak ve tanımlamak için yazdığı
şiir kitabını ve önsözünü dikkatle okumak kesin bir zorunluluk içeriyor. Âdem
Yoksun kendine has, takıntılı, tuhaf ve eksantrik bir kişiliğe sahip. Edebiyat
dünyasındaki klasikleşmiş örneklerden benzetme yapmam gerekirse, karakter
bazında; Kâtip Bartleby, Yabancı, Düşüş, Yeraltından Notlar, Bir Delinin Hatıra
Defteri, Aylak Adam, Cyrano De Bergerac, Amok Koşucusu, Genç Werther'in
Acıları, Martin Eden, Bitik Adam, Tutunamayanlar, Anayurt Oteli, Beyaz Geceler vb.
gibi unutulmaz yapıtlardaki kahramanlarla bazı yönlerden benzeştiğini
söyleyebilmek mümkün. Bana kalırsa Âdem Yoksun kendini fazlaca kasmış, oldukça
gergin birisi. Zihnini gereğinden çok yormuş, hayatı olduğu gibi ele almamış,
olması gerektiği gibi de yaşayamamış, çağın gereksindiği vurdumduymazlığı
bünyesinde bulunduramamış, dolayısıyla kendisi dahil hiç kimseyi gereğince
tanıyamamış, hiç kimse ile biraz olsun yakınlaşamamış, sonuçta da, böylesine
hilkat garibesi bir metni geride bırakıp, kendi isteğiyle çekip gitmiş öteki
dünyaya. Ama hayat biz yaşayanlar için devam ediyor, olan olmuş artık, ölenle
ölünmez ki, artık rahmetli berber - şair Âdem Yoksun için üzülmekten ve dua
etmekten başka yapacak hiçbir şey yok! Kendi açılarından haklı olarak birçok
arkadaşım bana soruyor: “Âdem Yoksun gerçekten yaşadı mı?” diyerek. Bence bu soru
ve cevabı kesinlikle hiçbir önem taşımıyor, taşımamalı. Çünkü nihayetinde, önemli
olan tek şey yazar değil metin, şair değil şiirdir.
SERDAR ÇELİK: Kayboluş, yalnızlık, şizofreni gibi yaşadığımız çağın belki
de kaderi sayılan ve bir tür delilik haliyle metinde kendisine yer bulan
olgular hakkında ne söylemek istersiniz?
POLAT ONAT: Sözünü ettiğiniz
olgular, bahsettiğiniz gibi, yaşadığımız sanallığa doğru hızla evrilen, gerçekliğinin
derinlemesine irdelenmesinin zorunluluk haline geldiği, kaos çağında, bütünüyle
hayatı kapsayan bir yoğunluğa ulaştıysa da, ta ilk çağlardan beri varoluş
sancılarını harmanlayarak, tümüyle evrenselliğe bürünmüş halde varlığını sürdüregelmiştir.
Kayboluş, yalnızlık, şizofreni, aşk, ölüm, sonsuzluk vb. kavramların sanatı,
edebiyatı, şiiri besleyen ana kaynaklar olduğu; ticari değil, hakiki sanatın da
bütün dallarıyla bu ve benzeri kadim kavramları sorgulamayı, didiklemeyi başat
amaç olarak kabul ettiği kanaatindeyim. Nihai sonuca ulaşamayacak, net bir
cevabı bulunamayacak soruları her zaman sevdim.
SERDAR ÇELİK: Daha önce
iki şiir kitabıyla okurun karşısına çıkmıştınız, sizi böylesi melez
sayılabilecek bu metne yönlendiren düşünce neydi?
KÜLTÜR SANAT SAYFASI
güzel bir röportaj..
YanıtlaSilemeğe saygı...