17 Ocak 2013 Perşembe

Serdar Çelik ile Röportaj (Tam Metin)


BİR EDEBÎ OYUN MU, VEDA MEKTUBU MU?

Serdar Çelik / 13 Ocak 2013

SERDAR ÇELİK: Âdem Yoksun metnin bir yerinde şöyle bir cümle kurar: “Zor olan şiir yazabilmek değil, hayatın içindeki şiiri görebilmektir.”  Ardından da Türk Şiiri’nde “kaybeden tripleri takınmış yazarlar” diye ironiyle yaklaştığı ve daha çok bağlamına İkinci Yeni’yi oturttuğu estetiksel bir yaklaşımdan bahseder. “Estetiksel biçemlerin kanserojen öğeler eklenmek suretiyle lineer hale getirilmesi” diye de özetlediği düşüncenin ne olduğunu biraz açıklayabilir misiniz? 

POLAT ONAT: Öncelikle bu ilginç sorunuzun asli muhatabının ben değil Âdem Yoksun olduğunu ifade ederek “İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü” (Komşu Yayınları – 2012) adlı yapıtın paradoksal ve kaotik yapısına vurgu yapmak istiyorum müsaadeniz olursa. Açıklamamı istediğiniz hususun giriftliğini göz önüne alarak, bahsi geçen kitapta kendine yer bulan poetik argümanların belirli bir kısmını düşünsel ve ilkesel bazda bütünüyle tasvip edemediğimi, dolayısıyla samimiyetle savunamayacağımı belirtirsem, yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek kertede net bir tavır ortaya koymuş olacağım kanısındayım.

SERDAR ÇELİK: Kitabınız için; ‘şunu yazmış’ demek gibi net bir ifade kullanmak, romanın yazılış biçimine aykırı gibime geliyor.  Nitekim bu düşünce metnin yaslandığı ana izlek açısından Postmodern bir yapıt olduğu düşüncesini akla getiriyor.  Metninizi Postmodern bir metin olarak düşünüyor musunuz?

POLAT ONAT: Metni Postmodern bir yapıt olarak tanımlamam durumunda metnin Postmodern yapısına aykırı bir yaftalamaya girişmekten ciddi manada çekindiğimi samimiyetle belirtmeliyim. Sanatın tüm dallarında ama özellikle edebiyat alanında tanımlama ve sınıflandırma gibi sınırlayıcı olması muhtemel ögelerin gittikçe geçersizlik kazanacağına, silikleşeceğine, kategorizasyonların tümüyle demode olacağına inandığım devirlere girmeye başladığımızı düşündüğümü söylersem, bu düpedüz safdillik mi olur, bilemiyorum.

SERDAR ÇELİK: Türk edebiyatından metninize akrabalık edeceğini düşündüğünüz bir yapıt var mı?

POLAT ONAT: Görece olarak iyi bir okur olduğum varsayımıyla hareket ederek, edebiyatımız içinde üslup ve kurgu bağlamında kitabımla benzeşim gösteren bir yapıta şimdiye dek rastlayamadığımı içtenlikle ifade edebilirim. Ama madem lafı açıldı, neden gizleyeyim: Literatürde “Sokal Vakası” olarak anılan, bilim çevrelerinde önemli sansasyonlara sebep olmuş entelektüel skandalın farklı bir versiyonunu, dar çerçevede edebiyat ve şiir özelinde gerçekleştirebilme çabasının bir ürünü olarak da okunabilir “İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü”.

SERDAR ÇELİK: Kitabın arkaik yapısına bakınca, Dil felsefesi, Yapısalcılık, Antropoloji, Marksizm ve daha adını sayamadığım bir dizi temel disiplinle bir şekilde hesaplaştığı izlenimini veriyor.  Âdem Yoksun’un yaşadığı çağla alıp veremediği ne olabilir?

POLAT ONAT: Ben burada ne desem, ne söylesem eksik kalacak. Âdem’i tanımak ve tanımlamak için yazdığı şiir kitabını ve önsözünü dikkatle okumak kesin bir zorunluluk içeriyor. Âdem Yoksun kendine has, takıntılı, tuhaf ve eksantrik bir kişiliğe sahip. Edebiyat dünyasındaki klasikleşmiş örneklerden benzetme yapmam gerekirse, karakter bazında; Kâtip Bartleby, Yabancı, Düşüş, Yeraltından Notlar, Bir Delinin Hatıra Defteri, Aylak Adam, Cyrano De Bergerac,  Amok Koşucusu, Genç Werther'in Acıları, Martin Eden, Bitik Adam, Tutunamayanlar, Anayurt Oteli, Beyaz Geceler vb. gibi unutulmaz yapıtlardaki kahramanlarla bazı yönlerden benzeştiğini söyleyebilmek mümkün. Bana kalırsa Âdem Yoksun kendini fazlaca kasmış, oldukça gergin birisi. Zihnini gereğinden çok yormuş, hayatı olduğu gibi ele almamış, olması gerektiği gibi de yaşayamamış, çağın gereksindiği vurdumduymazlığı bünyesinde bulunduramamış, dolayısıyla kendisi dahil hiç kimseyi gereğince tanıyamamış, hiç kimse ile biraz olsun yakınlaşamamış, sonuçta da, böylesine hilkat garibesi bir metni geride bırakıp, kendi isteğiyle çekip gitmiş öteki dünyaya. Ama hayat biz yaşayanlar için devam ediyor, olan olmuş artık, ölenle ölünmez ki, artık rahmetli berber - şair Âdem Yoksun için üzülmekten ve dua etmekten başka yapacak hiçbir şey yok! Kendi açılarından haklı olarak birçok arkadaşım bana soruyor: “Âdem Yoksun gerçekten yaşadı mı?” diyerek. Bence bu soru ve cevabı kesinlikle hiçbir önem taşımıyor, taşımamalı. Çünkü nihayetinde, önemli olan tek şey yazar değil metin, şair değil şiirdir.

SERDAR ÇELİK: Kayboluş, yalnızlık, şizofreni gibi yaşadığımız çağın belki de kaderi sayılan ve bir tür delilik haliyle metinde kendisine yer bulan olgular hakkında ne söylemek istersiniz?

POLAT ONAT: Sözünü ettiğiniz olgular, bahsettiğiniz gibi, yaşadığımız sanallığa doğru hızla evrilen, gerçekliğinin derinlemesine irdelenmesinin zorunluluk haline geldiği, kaos çağında, bütünüyle hayatı kapsayan bir yoğunluğa ulaştıysa da, ta ilk çağlardan beri varoluş sancılarını harmanlayarak, tümüyle evrenselliğe bürünmüş halde varlığını sürdüregelmiştir. Kayboluş, yalnızlık, şizofreni, aşk, ölüm, sonsuzluk vb. kavramların sanatı, edebiyatı, şiiri besleyen ana kaynaklar olduğu; ticari değil, hakiki sanatın da bütün dallarıyla bu ve benzeri kadim kavramları sorgulamayı, didiklemeyi başat amaç olarak kabul ettiği kanaatindeyim. Nihai sonuca ulaşamayacak, net bir cevabı bulunamayacak soruları her zaman sevdim.

SERDAR ÇELİK: Daha önce iki şiir kitabıyla okurun karşısına çıkmıştınız, sizi böylesi melez sayılabilecek bu metne yönlendiren düşünce neydi?

         POLAT ONAT: Katılır mısınız bilmem; herkesin yaptığı şeylerin en iyisini yapmaktansa, hiç kimsenin denemediği şeylerin en kötüsünü yapmak daha ilgi çekici ve gerekli gibi geliyor bana. Geçtiğimiz yıllarda yayımlanan “Son” (Mühür Kitaplığı - 2009) ve “İhtiyarın Vefatı” (Şiirden Yayınları - 2011) adlı kitaplarım da, günümüz Türk Şiiri’ndeki genel çerçeveye pek uymayan, etkin çevreler tarafından kısmen yadırganmış çalışmalardı. Dolayısıyla, baktım bana şiirden pek ekmek yok, şiirlerimi roman kisvesi altında sunmaya sıvandım. Ya da poetik denemelerimi öykü kılığında ortaya koyup dolaşıma soktum da diyebilirim. Ama bu ifadelerimin hepsi de eksik kalacak. En kapsayıcı olanı söyleyeyim o zaman; okurlara dramatik bir veda mektubu yazdım. Hepsi bu. Çünkü inanıyorum ki, yazmaktan çok daha önemli bir şey var: Yaşamak. Fakat yaşadığını her an iliklerine dek hissederek yaşamaktır aslolan. Her ne kadar bütünüyle ulaşamayacağımın ayırdında olsam bile, artık bu amacın peşindeyim. Rahmetli Âdem Yoksun yazık ki bu hedefe ulaşamadı, gücü tükendi, menzile varamadan pes etti. Ama inşallah ben onun yerine başaracağım.

 KÜLTÜR SANAT SAYFASI

1 yorum: