Polat Onat’ın İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir
Kitabı ve Önsözü adlı eseri ilk cümlesiyle farklı olduğunu hissettiriyor.
Kitap hakkında hem ayrıntılı hem de anlaşılır bir okuma yapabilmek için sanırım
ellili yıllarda ilk nüvelerini veren “postmodern durum” hakkında bilgi sahibi
olmak gerekiyor. Malum olduğu üzere o dönemin postmodern yazarları, modernizme
karşı geliştirdikleri düşüncelerini, bir tanım yapmaktan kaçınarak ortaya
koymaya çalışıyorlardı. Belki de o nedenle, David Harvey postmodernlik hakkında yazdığı kitabın adını Postmodernliğin Durumu koymuştur.
Postmodern durum bir düşünce midir? Yoksa bir muamma mı? Bugün hâlâ
tartışılan bir konuysa da, birçok zor metin için (kolayından olsa gerek) bu
tanım uygun görülmektedir. Dolayısıyla postmodernliğin belirsizlik, parçalanma,
kurallığın bozumu, ironi, benin yitimi, melezleşme, katılma, karnavallaşma,
metinsellik, bir durum analizi, eleştirisi ve bir döneme karşı çıkışı şeklinde
biçimlendiğini söylemek yerinde olur sanırım.
Onat’ın kitabını da
bu tartışmanın eksenine oturttuktan sonra okumak, sağlıklı bir okumanın
kapılarını açacaktır. Nitekim kitap, henüz giriş cümlesiyle bu yönlü bir
eksende olduğunu hissettiriyor bize. Polat Onat’ın bu kitabı için, “Şunu
yazmış” demek gibi net bir ifade kullanmak sanırım metnin yaslandığı düşünce
açısından bir paradoksu barındırır. O nedenle, “Neyi anlatıyor?” gibi bir soru
sormak metnin okunmasını daha bir kolaylaştıracaktır. Nitekim yazarın
yazdıklarından ziyade, okurun ne anladığının önemli olduğu bir yapıttan
bahsetmek daha doğru olur kanımca. Tam da bu noktada metnin, “Önsöz”
bölümündeki parçalı iç dökme hali için, ayrı ayrı bir analizi hak ettiğini
söylemek yanlış olmaz herhalde. Her parça için de ayrı bir okuma atlası
çıkarmak ve ikinci bölümdeki şiirleri de bu düşünce üzerinden okumak yerinde
olacağı gibi şiirleri de anlaşılır kılacaktır. Aksi halde okurun, yazılanın ne
olduğu konusunda, bir muamma ile karşılaşacağını söylemek yanlış olmaz. O
nedenle İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin
Şiir Kitabı ve Önsözü’nün bir roman mı, şiir mi, yoksa bir anlatı mı
olduğunu söylemek güç. Zaten yazılan metnin adını koyup ne olduğunu
söylemek, ortaya çıkan metnin amacının da dışına çıkmak olur. Kitap iki bölüm
olarak kurgulanmış; birinci bölüm Önsöz, ikinci bölüm ise Şiirler kısmından
oluşuyor. Romanın birinci bölümünde yazar, sanat, roman, şiir, kültür, hayat
hakkındaki görüşlerini eleştirel bir üslupla kaleme alırken, ikinci bölümde,
birinci bölümde ele alınan konuların adım adım nasıl şiire dönüştüğünden
bahsediyor.
Yazarın metin
boyunca, karakteri Âdem Yoksun
üzerinden bir sanat anlayışı geliştirdiğini, bu durumun da metnin arkaik
yapısını eleştirel bir zemine doğru kaydırdığını görüyoruz. Nitekim yazarın
ortaya koyduğu eleştirel sanat anlayışı, gücünü postmodern durumdan aldıktan
sonra gizliden gizliye bir melez manifestoya dönüşüyor. Yazar, ruhsal sorunları
olan biri üzerinden bunu yapıyor olması metnin gücünü artırdığı gibi
eleştirilebilirliğini de ortadan kaldırıyor. Yazarın karakterine yüklediği
kendilik, yalnızlık, küskünlük, delilik hali bu melez manifestoyu tamamlıyor
gibi.
Bütün bunların
yanında bir de, Âdem Yoksun’un sanat
görüşü dışında insani bir hikâyesi var ki, belki de metnin soğuk ve
tumturaklı anlatısının yanındaki en dikkat çekici durum bu. Birinci bölümün
sonuna doğru, bütün o kargaşanın, iç dökmenin, yalnızlık sözlerinin ardından
bir insanla karşılaşırız. Sanırım o da günümüzün yalnız ve anlaşılmadığını
düşünen insanıdır. Adı konamayan, yaşadığı yüzyılı bir yalnızlıklar toplamından
başka bir şey olarak göremeyen insanı yani. Bu noktada İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü
için, postmodern durumla bütünleşmiş bir hal aldığını söylemek yerinde
olur. Yazar, Âdem Yoksun’un iç
sesine ait kaotik ve kaybolmuşluk durumunun çoğul bir yalnızlığa - hiçliğe
işaret ettiğini ve ortaya çıkan bu yalnızlığın- hiçliğin de ancak aşkla sağaltılabileceğini
gösteriyor bize.
SERDAR ÇELİK
Kitap
Zamanı, 7 Ocak 2013,
Sayı: 84, Sayfa: 24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder