ÂDEM YOKSUN ŞİİRİNE
KISA BİR BAKIŞ
Günümüz şiiri
içinde kendine yer bulan ama bunun fark edildiği söylenemeyecek bir şairden ve
onun yapıtından bahsetmek istiyorum bu yazımda sizlere: Âdem Yoksun ve
şiirleri!
Her şeyden önce
şunu hemen daha baştan, ilk elden, evvela beyan etmeli ki Âdem Yoksun’un şiiri
imgesellik içinde devinen, yani dinamiğini imgelerden devşiren bir şiir.
Şairliği bir meslek olarak görenlere karşı (ki, onun zaten pratikte berberlik
gibi bir mesleği mevcuttur) şairliği bir meslek değil, yaşama biçimi yani hayat
tarzı olarak görüyor ve Baudelairevari bir tavırla hayat ağacından ay ışığında
imgeler silkeliyor. Hayatı bir ceviz ağacı gibi gördüğü ve silkelediği
cevizlerin içindeki besleyici gıdayı dizelerine zerk ettiği söylenebilir.
Malum, ceviz içi şekil olarak insan beynine benzer. Buradan hareketle şu da
iddia edilebilir: Âdem Yoksun’un şiiri beyinle, akılla, düşünceyle yazılan bir
şiirdir. Hayır, bu iddia temelden yanlış olur. Âdem Yoksun’un şiiri cevizin
içindeki beyin benzeri maddenin şeklini kullanarak değil, özünü, özsuyunu
emerek kendini geliştiren bir şiir. Bu yönüyle onun şiiri bizim poetik
geleneğimiz içinden Efe Aycan, Tuğrul Uymaz, Kemal Süreyya Haber gibi şairlere
yakın duruyor.
Madem imge şiiri
dedik, imge devşiriyor ve imge zerk ediyor dedik o halde Yoksun’un şiirindeki
imgelere bakmak gerekmez mi? Son zamanlarda bazı münekkitlerimizin yaptığı gibi
havanda su döveceğimize metne bakalım. Metnin ne’liği, nerede’liği, kim’liği,
nasıl’lığı, daha başka bir ifadeyle metnin 5N 1K’sı paralelinde bu şiirlerde
biz de imge avcılığına çıkalım. Bakalım nasibimize ne çıkacak? Ne demişler: Ne
doğrarsan aşına o çıkar kaşığına. Acaba Âdem Yoksun aşına ne doğradı ki bizim
kaşığımıza ne çıkacak?
Kitapta yılların
eleştirmeni olan beni en çok etkileyen şiir “Eşya” (Syf: 130) oldu. Daha doğrusu bütün şiirleri aynı kalitede,
aynı kıratta gördüm ama bu şiiri tekrar tekrar okudum desem yeridir. Neden mi?
O nedeni siz düşünüp bulun diyeceğim ama ah
hiç kimselerin vakti yok ince şeyleri düşünüp bulmaya!… “Eşya” şiiri
eşyayla dolu bir şiir. Elbet öyle olacaktır; çünkü Âdem Yoksun hayatın tam da
göbeğindedir her daim. Masa, sandalye, çekyat, saat, terlik, tava, bardak,
kalem, makas… Şairimiz bütün bu eşyaları büyük üstadımız Ahmet Hamdi Beyefendi’nin
deyişiyle “tılsımlı bir rüyadan aksetmiş” olarak değil, hayatın içindeki
gerekirlikleriyle kullanıyor. Meslek icabı… Yani masaya bir şeyler koyuyor,
sandalyede oturuyor, çekyatta yatıyor (Adı üstünde değil mi dostlar: çek! yat!
Gözünü sevdiğim Türkçe!), kalemle yazıyor, makasla bir şeyler kesiyor. Yani
sizin anlayacağınız bu kadar basit gerçeklerden derin hakikatlere ulaşmayı
başarıyor. Orhan Veli sağ olaydı, Âdem Yoksun’a şapka çıkarırdı.
Bir başka ilgi
çekici, hem de çok çok ilgi çekici şiir “Deli”
(Syf: 129) başlıklı olanı. Efendim, son zamanlarda deneysel şiir veyahut da
görsel şiir dediğimiz aranışlar, arayışlar, bulup da bulamayışlar vs. Âdem
Yoksun’un bu şiirinde tezahür ve tebarüz ediyor. Demek ki şu: Âdem Yoksun
yeniliklere ve arayışlara açık bir kaleme sahip. Şiirin ilk mısraı şöyle:
“sanırım bu hayat beni delirtecek günün birinde”. İşte bu mısra şiir boyunca
değişik söz dizimleriyle şiirin ana gövdesini meydana getiriyor. Mesela hemen
altta şöyle oluyor: “günün birinde bu hayat beni delirtecek sanırım”. Daha sonraki
mısralar da bu şekilde değişmelerle sıralanıp gidiyor. Son mısra ise, bu
değişim zincirine yorum getirerek şairin cesaretini, kendisiyle alay edebilme
gücünü ve yeteneğini, sorgulama kabiliyetini ortaya koyuyor: “bu hayat sanırım
günün birinde delirtecek beni / eğer bu tarz biçimsel denemelere şiir
denecekse”. İşte budur! dedirtecek bir cesaret, bugünü gelecekte görebilme
yeteneği, şiirin ne olduğunu sorgulama arayışı! Daha ne olsun sayın okuyucular?
Daha ne beklenir bir şiir kitabından? “Tırtıl”
(Syf: 135) şiiri de bu başarının altın anahtarlarından biri olarak parlıyor
sayfada, ona da ayrı bir dikkat ve rikkatle bakmanı isterim ey okur! Baktıkça
sayfada adeta bir tırtılın kıvrılıp toplandığını, kıvrılıp toplandığını ve
böylece hem sayfayı hem de beyninin ve muhayyilenin (imgeleminin) kıvrımlarını
dolaştığını göreceksin.
Bu örnekleri
merkeze alarak söyleyecek olursak, biçimsel bir şiir yazıyor dense yeridir Âdem
Yoksun için. Sözcüklere güvenmiyor mu, inanmıyor mu? Elbette güveniyor,
inanıyor. Yine de vasatı aşmada gösterdiği çabanın daha çok biçimsellik
kaygısından yola çıktığını ve kimi zaman bir kağnı kimi zamansa uçak hızıyla
ilerlediğini söyleyebiliriz. Demek ki Âdem Yoksun, bütün zamanların hızını ve
ruhunu kavrayıp kendi yapıtında özümseme gücüne sahip bir şair. Onun şiirindeki
sözcükler herhangi bir sözlükten alınmış değil, biçimler de daha önce
rastladığımızı sandığımız ama aslında hiç rastlamadığımız şekil kaygılarının
verimsel düzeneğini zorlayan yapılanmalarla yaşamsallık buluyor. Buradaki “zorlayan
yapılanmalar” ifadesi okuru yanıltmasın. Yani, demek istediğim şu ki, Âdem
Yoksun bir berber makası gibi akışkan ama bir berber kadar geveze değil. Peki,
bunu nasıl başarıyor? Sanırım bunun sırrı, şairin hayatla olan temasında ya da
başka bir ifadeyle, hayatın onunla olan anlaşılmaz, tuhaf, ayrıksı, yabanıl
temasında.
Öte yandan,
doğaya uzak değildir Yoksun’un şiiri. Hatta doğayla iç içe dense yeridir. “Toprak” (Syf: 159) şiirindeki şu
dizeler daha önce Türk şiirinde hiç görmediğimiz oranda doğa bilgisi ve doğa
ilgisi içermekte değil midir:
"hasret kokar toprak
geçmiş kokar yağmur kokar
sen ne bilirsin toprağın terkibini
içindeki mineral maddelere göre değişir
rengi
türkü türküdür toprağım anadolunun bağrında
topraktan gelmişiz candır
toprak
bir başkadır humuslu olanı."
İlk bakışta klişe gibi geldi değil mi?
Değil elbette! Âdem Yoksun hem okura bilgi veriyor hem de bu bilgiyi öznel
yorumlarla harmanlayarak doğaya ilişkin derin bir ilgi yaratıyor. Pastoral
olanla didaktik olanın, lirik olanla türküsel olanın
buluştuğu bir şiir anlayışını görüyoruz burada.
Sözü daha fazla
uzatmaya gerek var mı? İşte şair, işte şiir…
Ey sevgili okur,
vefasız birey! Şair burada! Peki sen neredesin?
Yasakmeyve Dergisi, Sayı:64,
Sayfa: 88-89-90 Eylül Ekim 2013
İntihar Etmiş Bir
Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü
ADEM YOKSUN
Komşu Yayınları,
Sıcak Nal / 168 Sayfa / Kasım 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder