ZİYA OSMAN SABA’YI UNUTMAK
POLAT ONAT
29 Ocak
1957 tarihinde Kadıköy’deki evinde kalp krizi sonucu bir şair ölmüştü. 31
Ocak’ta kılınan cenaze namazının ardından aynı gün Eyüp Sultan’daki aile
kabristanına gömülmüştü. 1980 yılında Eyüp Sultan mezarlığında kimi tadilatlara
gidilmiş, kabirler arasındaki patikaların da mezara dönüştürülmesi sonucu,
kabristanda yapılan değişikliklerle şairimizin mezarının kaybolduğu ortaya
çıkmıştı. Yapılan kimi araştırma ve çalışmalara rağmen şairin mezarı bugüne dek
bulunamadı yazık ki. Burada bahsi geçen sanatçı, öyle böyle bir şair değil.
Türk şiirinde kendine has önemli bir yer edinmiş değerli bir isimden
bahsediyoruz: Ziya Osman Saba.
Kendi
kültürümüze ve medeniyetimize karşı olan hovarda ve kıymet bilmez tavrımız evelezel
bilinen bir olgu. Ancak bir şekilde ortaya konması gereken kararlı tutum ve
planlı tavırlarla, belki şimdiye kadar gelişmiş bu hoyrat vefasızlığımızı
gelecek nesillere aktarmazsak, zararın bir yerinden de olsa dönmeye başlarız
diye düşünüyorum. Birçok köklü medeniyetler, yüzyıllar önce vefat etmiş kimi kıymetli
sanatçılarını saygıyla yad ederken, bizler çok değil, daha 57 yıl önce
yitirdiğimiz önemli bir şairimizi, mezarı kaybolmuş olarak unutuluşa terk
ediyoruz. Bu yazık değilse nedir?
Son derece şahsına
münhasır, dış etkilerden epeyce yalıtık, kendi kozasında yaşayan derviş gibi bir
şairdi. Sabır, tevekkül, merhamet ve şefkat şairiydi Ziya Osman Saba. Benzersiz
kırılganlığa sahip, neredeyse şeffaflaşmış pırıltılı dizeleri kendi zamanı
içinde yeterince ön plana çıkamamış, hak ettiği konuma tam olarak ulaşamamıştı.
“Yedi Meşaleci” şairler arasında, şiirleriyle en sivrilen isim olmasına rağmen,
kişilindeki mütevazılıkla hep geri planda kalmayı seçmişti.
Sadece,
Sebil ve Güvercinler (1943), Geçen Zaman (1947), Nefes Almak (1957) adlı üç
birbirinden kıymetli şiir kitabıyla değil; pırlana gibi parlayan incelikli
öyküler barındıran, Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi (1952) ve Değişen İstanbul
(1957) adlı iki öykü kitabıyla da edebiyatımıza iz bırakmış bir sanatçıdır Ziya
Osman Saba.
57 yıl önce
bugün yitirmişiz Saba’yı. Mezarını da kaybetmişiz. Halen eserleriyle
yüreklerimizi titreten bir şairi unutuşa terk edebilmek bu kadar kolay
olmamalı. Nasip olsa da yetkililerimiz kadirşinaslık göstererek bir kültür merkezine
“Ziya Osman Saba Kültür Merkezi” adını verse şiirimiz ve edebiyatımız adına
güzel ve onore edici bir gelişme olmaz mı? “Arena Mega Kültür Merkezi” gibi
dilimizi sinsice zehirleyen isimlere rağbet edildiği bir çağda, bu bahsettiğim
öneriye ne kadar rağbet edilir, inanın ben de bilmiyorum. Ama ne diyelim;
Saba’nın bir şiirindeki dizeleri hatırlatalım umut olarak:
"Bütün saadetler mümkündür… / Bahtsızların biraz gülümsemesi… / Körlerin gün görmesi, / Mümkündür bütün mucizeler…"
(Geçen Zaman, sayfa: 37)
"Bütün saadetler mümkündür… / Bahtsızların biraz gülümsemesi… / Körlerin gün görmesi, / Mümkündür bütün mucizeler…"
(Geçen Zaman, sayfa: 37)
Ziya Osman
Saba’nın, bir başka kıymetli şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı ile lise döneminde
başlayan vefalı dostlukları dillere destandır. Ziya Osman Saba’nın can dostu Cahit
Sıtkı Tarancı’nın vefatı üzerine yazdığı şiir, son şiiri olacaktır şairimizin.
Çünkü yakın dostu Tarancı’nın trajik ölümünün ardından, üç ay sonra Saba da bu
fani dünyadan göçüp gitmiştir. Bu şiiri hatırlayarak yazımızı bitirelim:
DÜŞÜMDE
Düşümde gördüm Cahit’i:
Banka gibi bir yer,
Aynı servise verilmişiz,
Yolumu gözler.
Baktım ki toplamış memurlarını
Nutuk çekmede şefimiz.
El edip geçecektim yerime
Sessiz.
Cahit bu, dayanamadı, boynuma atıldı.
Gözyaşlarını duydum yüzümde bir ara.
O, düşümde ağladı.
Bense uyandıktan sonra.
ZİYA OSMAN SABA
Polat Onat /
29 Ocak 2014
Polat Onat /
29 Ocak 2014
Maalesef şairlerimiz unutuluyor ve değerleri ancak bu dünyadan onlar gittikten sonra anlaşılıyor ya da ölünce bir mezarı dahi bulunamıyor. Ne acı..!
YanıtlaSil