Şiir bir şehrin dokusunun içine
sinmişse onu görecek gözlere ihtiyaç duyar. Günlük hayatın içinden giderek
uzaklaşan, yaşadığımız hız çağında toplumla kucaklaşması neredeyse
imkânsızlaşan şiir, Bursa Nilüfer’de kendine has bir yurt edindi. Şiir
kitaplarının kitaptan bile sayılmadığı, çoğunluğun nezdinde edebiyatın salt
roman ve öyküden ibaret görüldüğü, şiirin ise herkesin kolayca üretebildiği
manzumelerden ibaret olduğunu sananların dünyadaki hâkimiyetini sürdürdüğü
zamanlardayız.
Geçenlerde tatil için Bursa'ya
gittiğimde, yakın zamanda açıldığını duyduğum 'Şiir Kütüphanesi'nin
nerede olduğunu soruşturdum. Birçok kişiden “Şiir Kütüphanesi mi, o da ne?”
cevabını aldıktan sonra, telefon vasıtasıyla belediyenin kültür işleri birimindeki
bir görevliden yol tarifini istedim. Üniversite tarafına doğru giden metroya
binip Yüzüncüyıl istasyonunda indiğimde, yolun hemen solundaki Nazım Hikmet
Kültürevi'nin giriş katında olduğunu öğrendim. Bulmam zor olmadı.
Sıcak havaların bezginleştirdiği
ruhuma şiirin hâkim olduğu bir mekânda nefes aldırabilme heyecanıyla, hafta içi
bir gün, öğlene doğru içeri girdiğimde Şiir Kütüphanesi epeyce sakindi. Bu
tenhalığa şaşırdım. Kütüphane görevlisi haricinde sadece üç kişi vardı içeride.
İki genç sınavlara hazırlanmak için test çözüyor, bir adam ise gazetelere göz
atıyordu. Öğrenciler için test çözmek şüphesiz ki çok gerekli, gelecekleri büyük
oranda bu vesileyle şekillenecek. Yetişen neslin genelinin, okudukları tüm
şiirler, sadece çözdükleri bazı Türkçe testlerinin içindeki bir ögeden ibaret
yazık ki. Gazete okumak ise hayatımızın vazgeçilmez bir parçası elbette. Şiir
mi dediniz, güldürmeyin beni Allah’ınızı severseniz!
Şiir Kütüphanesinin içerisinin
dekorasyonu ve ışıklandırması çok güzeldi. Okurların rahat ve konforu dikkatli
bir şekilde düşünülmüş, ona göre bir düzenlemeye gidilmiş. Hemen her
kütüphanede olduğu gibi burası da sessizliğin neredeyse elle tutulacak bir
varlık olarak somutlanmaya doğru yaklaştığı ortamlardan biriydi. Kütüphanenin
arşivi de epeyce zengindi. Gittikçe de zenginleşmeye devam edeceğini umuyorum.
Şiir tarihindeki verimlerin bir kısmının kendine böyle bir sığınak bulması az
şey değil şüphesiz.
Çevreyi fotoğrafladıktan
sonra, bazı edebiyat dergilerinin son sayılarının olduğu bölümde dergilere
göz attım. Tahminimce, az okunmaktan dolayı boynu büküktü edebiyat ve şiir dergilerinin,
ancak benim ilgimle karşılaşınca sanki biraz sevindiler. Kütüphanenin raflarına
itinayla dizilmiş kitapları inceleyip rastgele bir şiir kitabı seçtim ve baştan
sona okudum. Ben kitaptaki şiirleri okudukça şiirler de beni okuyorlardı,
böylece bütünleşiyorduk imgelerin rüzgârı altında tuhaf fakat güçlü dizelerle. Bazı
sevdiğim şairlerin eski baskı kitaplarını keşfederek inceledim, sevdim,
okşadım. Derin derin kokladım onları. Gözler aklıma düştü, o sararmış sayfalara
değip de toprak olmuş nice insanın gözleri. Şiirin yazılan ve okunan bir şey
olduğu kadar yaşanan bir şey de olduğunu hissettim derinden derine Şiir
Kütüphanesinde.
Nasıl geçtiğini anlayamadığım üç
saatin ardından eve dönmek için Şiir Kütüphanesinden çıktığımda, gazete okuyan
adam ve test çözen iki genç gitmişti. Sadece kütüphane görevlisi kalmıştı
içeride yorgun bakışlarıyla, kendisiyle baş başa. Selam verip yürüdüm çıkışa
doğru. Adam dalmıştı, duymadı. Kim bilir neler düşünüyordu. Bense acı acı
gülümseyip "Böyledir işte şiirin o dev yalnızlığı ey insanlar..."
diye mırıldandım kendi kendime.
POLAT ONAT
Teşekkürler.
YanıtlaSilŞiir kütüphanesinin içi çok güzel düzenlenmiş. Ama dediginiz gibi az okunmaktan dolayı boynu bükükler..
YanıtlaSilKütüphane harika...Kitaplıklar zengin...
YanıtlaSil