Günümüz yazınının, kendine has bir tarz oluşturmuş, saygın eleştirmenlerinden Tuncer Uçarol'un, geçtiğimiz aylarda yapmış olduğumuz bir yazışmada, ilk kitabım "Son" üzerinden kapalı (hermetik) şiir anlayışı hakkında yaptığı kısa bir eleştiriyi, kendisinden izin alarak burada paylaşıyorum:
Selam Polat,
Aralıklarla da olsa senin “Son” kitabından
ilk 11 şiirle, sondan 6 şiiri okudum, bazı notlar da aldım (günce
tuttum). Kestirmeden, içtenlikle, izlenimlerimi dosdoğru belirtmem en
doğrusu:
İlk şiirin beni oldukça sevindirdi. Ondan
önce de şiir başlıklarının tek sözcüklü olması gibi iddialı tutumuna saygı
duydum. Onların arasında nesne şiirlerini imleyen başlıklar görünmesi de iyiye
işaretti. Duru sayılabilir bir Türkçe kullanımı var. Bazı güzel
dizeler, birkaç güzel parça da sevindirici. Arada buluşlar da parlıyor ama
sanki bunlar söz zorlamalarıyla, kapalı şiir anlayışıyla boşa gidiyor. (Mühür dergisinin
bu sayısında Ahmet Telli için bir yazım var. Eh! Onda da bu duruma benzer bazı
şiirler var.)
Kapalı şiirleri ben ikiye ayırıyorum:
Doğal sıkı şiirler... Örtünerek yazılanlar...
Bu ikincisi son yüzyılın modası! Hermetizm
diyorlarmış. Sincan İstasyonu dergisinin bu mart sayısındaki yazımda da bu
konuya değinmeler var. Nisan sayısında da öyle. Kalıcılık açısından çok
önemli köstek kapalı şiir anlayışı.
Sen de bir iletinde yazmıştın, okuyucu
şiirleri kendine göre anlıyor diye. Bu, bir ölçüde doğru. Ama Yahya Kemal,
Dıranas, Ziya Osman, Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Cemal Süreya'nın, Necip Fazıl'ın,
Nâzım Hikmet'in epey şiiri için doğru sayılmaz. Şair, açık şiir /
yalın şiir, hiç olmazsa sisli şiir yazarsa, noktalama imlerini de
"yeterince" kullanırsa, okuyucuların bu farklı anlamaları da en aza
iner. Şairin söylemek istediği büyük ölçüde ortada görünür. Etkileme gücü varsa
etkiler. Okuyucunun koluna girer.
Şairin bu oynaklık farkını en çoğa
çıkarmaya çalışması ise işi çok zora sokuyor. Bugün bile kavranamıyor şiir.
İncelemecilere de öyle uzak düşüyor. "Hep beraber tozlanıyoruz"
çekmecelerde, "kitaplar bataklığında"... Şiir çıtkırıldım bir şey.
Onca emek veriliyor o inceliklere. Boşa gidiyor. Okuyucu da pek nazlı;
şiirde bir tökezledi mi (dizelerin arkasında mağara gördü mü) terk ediyor o
çıtkırıldım kızı; o karanlıkların ağzındaki insanı... Okuyucu, koluna
giremedikten sonra o soğuk kızı, o arkadaşı ne yapsın...
Senin “demirden şiirle örülmüş
parmaklıklar” dizesini bile kullanabiliriz burada… Neden “yanıp ıslanan
ışıklarda buruşur anlam” ki?.. Islanacaksa, işte, az ıslatılsın
anlam: “Karanlık basınca ışığa kaçıştı kelimelerim” olsun...
“Işığın yanında duruyor beni şiir yapan
şey”... Çünkü şair; şair söylencesi o ya, zor sözü yalın, güzel söyler… Bence
kapalı şiir yazanlar, açık şiir (yalın şiir), hiç olmazsa sisli şiir yazsa,
buluşları, güzel dizeleri, güzel parçaları da bütünlük içinde parıldar, insana
daha çok tat verir.
İzlenimlerim bunlar. Umarım seni üzmüş
olmam. Şimdi “İhtiyarın Vefatı” kitabındakileri merak ediyorum. Onu da uygun
bir zamanda okuyacağım.
Selam ve sevgilerle.
TUNCER UÇAROL
4 Mart 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder